Ajda Pekkan – Seninle bir bütünüz

-
Aa
+
a
a
a

Ajda Pekkan: Merhaba Naim.

 

Naim Dilmener: Merhaba efendim, şeref verdiniz, hoş geldiniz.

 

AP: Bir kere teşekkür ediyorum, böyle güzel bir programda birlikte olduğumuz için, sevgili ve sayın Naim Dilmener. Benim çok sevdiğim, çok çok takdir ettiğim bir dostumsun, çok önemli birisin benim için de.

 

ND: Teşekkürler.

 

AP: O yüzden de böyle yıllar sonra hem birbirimize hayran olup hem de birarada olabilmenin mutluluğunu taşıyorum ve yaşıyorum şu anda.

 

ND: Estağfurullah efendim, asıl hayran biziz. Dolayısıyla şimdi heyecanlı heyecanlı sohbete başlayalım. “Sen iste” listelerin tepesinde, Tarkan’ın “Dudu”su ile birlikte neredeyse en tepede, klip sürekli dönüyor, Ayşe Ersayın’ın mükemmel ve sade klibi. Radyolar sürekli bunu çalıyor, gece klüpleri -bir ölçü olduğu için bunu söyleyeceğim- Reina ve Laila dahil, 12’yi geçer geçmez “Sen iste” ile başlıyorlarmış Türkçe müzik çalmaya. Umuyor muydunuz 2003’te “Sen iste” gibi bir hit?

 

AP: Ben hiçbir şey ummuyorum. Sürprizlere açık ve alışık bir insanım yıllardır, bu gibi şeylerde. Bazen  çok sevdiğini zannettiğin bir şarkı ile çıkıyorsun, ondan sonra bakıyorsun herkes onu benimsemiyor ve kalıyor bir kenarlarda o şarkı. Ben hiçbir zaman bunlardan bir hüzün duymadım, sadece daha iyisini yapmak için çalıştım. “Sen iste”nin söz ve bestesi Şehrazat’ın biliyorsun. Daha başka bir şarkı ile çıkacaktık, çünkü albüme baktık ve daha zaman var... Bir türlü herkesi bir araya toplayamıyorsun, çünkü bunlarının aranjmanlarının, partisyonlarının yazılması, hayata geçirilmesi, stüdyo evreleri, ortaklık, bizim kendi işlerimiz bir taraftan, konser olsun, koşuşmalar olsun hayatın kendi akışı içinde... Bütün bunları bir araya toplamaya çalışırken dedik ki “çok vakit kaybediyoruz.” Zaten hemen hemen -ben sizin kadar kronolojik olarak birebir hesap yapamayabilirim ama- 5 yıldır Ajda Pekkan ‘Best of Ajda’, öyle bir gitti, güzeldi.

 

ND: Çok iyiydi.

 

AP: O nostalji sırasında; öyle bir moda vardı, biliyorsunuz. “Niye bana yapmıyorsun?” diye dayak yiyecektim herkesten, “Niye kendi ‘best of’larını yapmıyorsun?” dediler. “Peki” dedim, yaptım. Ondan sonra ‘İkinci Diva’ biraz, hani derler ya ‘tekne kazıntısı’, birazcık öyle oldu. İnsan kendi albümü için böyle konuşmak, böyle bir yorumda bulunmak istemez, istemeyebilir, ama ben her zaman doğrucu davut olduğum, doğruları söylemeyi sevdiğim için...

 

ND: Bence o albüme haksızlık yapıyorsunuz. O albüm mükemmel ve süratli bir albümdü, belki o kadar dans parçasının üst üste iki albüm olarak önümüze gelmesi fazlaydı.

 

AP: Belki de öyle.

 

ND: Tek tek piyasaya çıksa, olağanüstü bir albüm o.

 

AP: Birazcık şey oldu... şarkıların kendi orijinal dokusundan ayrıldığınız zaman, o sıcaklığı kayboldu gibi geldi bana. Bu benim tamamen kendi görüşüm, hislerim. Onun dışında “Sen iste”, bugüne kadar onu espri olarak verdim ama çok da hoş karşıladı karşımdaki insanlar medyadan, çünkü dostlarım arasında da ben bunu konuşabiliyorum, o feminist kılıftan çıkmak istedim artık, o formattan çıkmak istedim.

 

Olabilir de olabilir...

 

ND: “Kapı açık, arkanı dön ve çık!” kılıfı diyorsunuz buna?

 

AP: Evet. İnsanları çok sürükledim o tarzda, o kadar da çok umurumda değildi, en sonunda bir şarkı. Ama bir baktım, medyada benimle ilgili birtakım röportajlar veya yorumlar sözkonusu olduğu zaman benim dışımda, hep bu tarz girişler yapılıyordu. Bu da benim tuhafıma gidiyordu. Tam tersi ben çok sıcak, çok yakın, kadın nedir, erkek nedir, bunu çok iyi ayırt edebilen, öyle bakabilen bir insanım dünyaya. O nedenle -tabii ki bunu kriter olarak, çok üstüne basarak söylemek istemiyorum- bu bir espri idi. Onu daha sonra şöyle söyledim, hatta yurtdışındaydım: “Şehrazat, ben hep bu tarz sert kadın oldum, seveceğim, gezeceğim, sana ne, kime ne, vs.”

 

ND: 70’lerin bağımsız kadın imajı.

 

AP: Artık bu fütürist, oradan başka bir wave’e geçelim, nereye geçelim? O zaman “sen iste olsun, geyşa bir kadın olsun.” Tabii o kadar da abartılı değil ama karikatürize ettiğin zaman o çıkıyor karşına. “Sen ne istersen o olur, tek ki sen iste.” Onun üzerine Şehrazat da onu bu şekilde dile getirdi, yaptı ve bir gün, bana “yapamıyorum, yapamıyorum” dediği bir gün “sana bir sürprizim var” dedi. “Hayrola” dedim; “...böyle böyle sözler.” Bir anda çok benimsedim. Mesela şimdiye kadar çok eleştiriler almadım ama, oldu da, bir iki tane var: “Başka şarkı yok muydu?” Bence bu şarkı çok sıcak, o yüzden de -de bugüne bağlarsak- bu şarkı herkese hitap edecek bir şarkı. Bir de o nakarat kısmı çok slogan geldi bana. Elimizden geldiği kadar da sıcak tutmaya çalıştık şarkıyı. Ama bu şarkının istersek bin tane versiyonu çıkabilir, biraz daha bizim makamsal müziklerden içine katabiliriz, daha caz olabilir, daha tekno olabilir, daha RNB olabilir, olabilir de olabilir.
ND: Bir de şöyle bir şey var, günümüzde hit şarkı resmen aslanın ağzında, tabiri caizse.

 

AP: Kesinlikle öyle.

 

ND: Günümüzde artık hit şarkı yapabilmek çok zor, çünkü rekabet şartları iyice ağırlaştı ve ben çok iyi biliyorum ki bu sefer Ajda Pekkan ve etrafındaki bütün ekip bir hit şarkı yaratmak için neredeyse hiç çabalamadı. Gazetecilerin röportaj teklifleri kabul edilmedi, televizyonlara çıkılmadı, vs. Resmen şarkıyı siz piyasaya verdiniz ve evinize kapandınız, hiçbir promosyon kampanyasına girişmediniz. Demek istediğim, şarkı bütün yolu kendi başına aldı.

 

AP: Aslında öyle.

 

ND: Demek ki şarkı gerçekten sağlam ki kendi yolunu kendi buldu ve şu an hit bir şarkı, öyle değil mi?

 

AP: Bir şey yapmak için illa ki kapı kapı dolaşmanın gerektiğine inanmıyorum.

 

ND: Ama şimdiki metot bu ne yazık ki.

 

AP: Evet ama ben tuhaf karşılıyorum böyle bir olayı.

 

ND: Ben daha teknik bir konuya geçeceğim yine “Sen iste” ile ilgili. Single yaptınız yıllar sonra ve arkanızdan bir single patlaması yaşandı. Ben çok iyi biliyorum ki Mazhar Fuat Özkan’ın single yapmaya niyeti yoktu, albüm çalışmaları içindeydiler ve onlar da apansız bir single’la katılmaya karar verdiler.

 

AP: Buna çok memnun oldum.

 

ND: Aynı şey Sezen Aksu için geçerli. Sezen Aksu bir albüm çalışması içindeydi fakat gecikeceği anlaşılınca şimdi Ağustos başında single’ı çıkıyor. Bir de böyle bir şey açtı sanki, “Ajda Pekkan single yapıyorsa bunda bir şey var” dendi herhalde?

 

AP: İnşallah öyle olur ve herkes bunu yapar. Bence bir single patlaması olması lazım zaten, ekonomik olarak katiyen tavsiye edilmiyor çünkü, hiç bir zaman tapi olmuyor, yani yatırdığınız parayı geri alamıyorsunuz.

 

Single maliyeti albümle aynı

 

ND: Fakat 45’lik döneminde nasıl becerirdik bunu?AP: Yani nasıl oluyordu ben de anlamıyorum. O zamanlar 45’lik döneminde bunlar iki şarkı olarak çıkardı en fazla ve gayet de güzel tirajı olurdu kendine göre.

 

ND: Fakat şimdi genç isimler üzerine yatırım yapılıyor, koca albümler hazırlanıyor, yazık günah değil mi? Sonra albümler tutmadığında dünya kadar para çöpe gitmiş oluyor.

 

AP: Kesinlikle. Bir de bu kadar korsan yoktu tabii o zaman.

 

ND: Bu kadar yoktu tabii, yoksa Hürses’ler, Fırat’lar...

 

AP: Artık aleni olarak var, takip etmek zor.

 

ND: Peki siz de şeyi görmez misiniz bunda, eğer pop müzik piyasamız veya genel olarak popüler müzik piyasamız single ağırlıklı yürümeye başlarsa, çok daha fazla genç insan, çok daha fazla alternatif insan daha rahat denenmeyecek mi? Çünkü iki şarkılık bir single’a çok daha az yatırım yapılıyor, çok daha az vakit harcanıyor.

 

AP: Yatırım mı az yapılıyor diyorsunuz?

 

ND: Single’da değil mi, koca bir albüme nazaran?

 

AP: Aynı.

 

ND: Öyle mi diyorsunuz?

 

AP: İnanın aynı.

 

ND: “Sen iste” pahalı bir single o zaman?

 

AP: Korkunç, korkunç. Sırf keyif için yapıldı, sırf beş senedir bir mesaj veremedim, bir yenilik getiremedim diye yapıldı. Bu tamamen benim bir... nasıl söyleyeyim?

 

ND: Arayı telafi?

 

AP: Evet, bir nevi telafi.

 

ND: “Yaz, yaz, yaz” Şehrazat - Ajda Pekkan işbirliğinin ilk ürünüydü ve Ajda Pekkan bu şarkıyı söyledi diye Şehrazat da çok önemli bir besteci olarak nam salmaya başladı. Eskiden çok iyi bir şarkıcı olduğunu bildiğimiz Şehrazat aynı zamanda çok iyi bir söz yazarı ve besteci. Öyle oldu, değil mi?

 

AP: Evet öyle oldu. Zaten her zaman öyle söylüyor, buralardan itibaren başladı.

 

ND: Ama aynı zamanda bu Şehrazat ve Ajda Pekkan işbirliği aynı zamanda 90’ların müziğinin nasıl olacağına dair de bir işaret oldu “Yaz, yaz, yaz”, yapısı gereği, ritmi gereği, alt yapısının hızı gereği.

 

AP: Öyle ki, bugün Mor ve Ötesi “Yaz, yaz, yaz”ı fevkalade bir şekilde değerlendirdiler, çok büyük ivme kattılar.

 

ND: Beğendiniz değil mi onları?

 

AP: Ben bu şekilde repertuarıma almayı düşünüyorum tekrar.

 

Fikret Şenes keşke söz yazdı

 

ND: Sevinecekler bunu duyduklarında. Ama gerçekten olağanüstü yaptılar onlar da.

 

AP: Çok güzel yapmışlar, yeni formatını çok beğendim.

 

ND: Sizinki mükemmel bir Ajda Pekkan şarkısı.

 

AP: Aslında çok RNB var, yani inanılmaz.

 

ND: Onlarınki rock şarkısı olmuş sonuçta.

 

AP: İstenilen şekle çekilebilir şarkı, çok güzel bir parça. Bugüne de hitap ediyor, daha sonraki yıllara da gidebilecek nitelikte bir şarkı.

 

ND: Peki o şarkıyı Şehrazat sizin önünüze getirdiğinde, siz Şehrazat’ın beste yaptığından, söz yazdığından haberli miydiniz? Bir sürpriz paket gibi mi geldi önünüze?

 

AP: Yok, o sıralarda o sancıları yaşıyordu, ben de paylaşmak istemiştim -bir cesaret-, çünkü bana sürekli neden cover yaptığımı, yabancı müziklere Türkçe söz yazıldığını, vs diyerek kızıyorlardı neredeyse; “Niye özgün beste yapmıyorsunuz?” veya “Kendiniz niye beste yapmıyorsunuz?” Ben yorumcuyum, beste yapmıyorum, o işleri yapanlara bırakıyorum. Söz? Birkaç defa kendim denedim ama sanki çok bireysel bakıyormuşum gibi geliyor, öyle geldi.

 

ND: Ama belki de mükemmel bir söz yazarı, Fikret Şeneş gibi, hiç de gözünüz arkada kalmadı ve hiç yazmaya niyetlenmediniz.

 

AP: Ooo, kesinlikle doğru, hâlâ bugün Fikret Şeneş keşke evet dese, seve seve birkaç şarkı daha koymak isterim albümüme. Fakat Fikret hanım artık yazmak istemiyor, ama benim hayatımda Fikret hanımla beraber devam edecek, çünkü inanılmaz, bir ömür boyu kaç kuşağa hitap edecek sözler var orada.

 

ND: Öyle gerçekten.

 

AP: Ve hangi şarkıyı çalsam “Kimindi bu sözler, Fikret hanımın değil mi?” diye soruyorlar. Çünkü o kadar içeriği zengin, o kadar niteliği olan sözler ki.

 

ND: Dil olarak, imla olarak, bu kadar başı bozukluk olan bir alanda üstelik!

 

AP: Ama o zaman birçok sakin çalışabiliyorduk, çünkü en azından da hâlâ mesela o yabancı parçalar bugün klasikleşti.

 

ND: Ben tekrar bu “Yaz, yaz, yaz”a dönmek istiyorum, bu parçanın alt yapısına ilk batığınızda çok çok farklı gerçekten, tam 90’ları açan bir şarkı.

 

AP: Açan ve aşan bence de...

 

ND: Evet. Daha o sırada ortada Sezen Aksu’nun “Hadi Bakalım” ı filan da yok, Onno Tunç’un, yani ritim “Yaz, yaz, yaz”la Türk popunda birdenbire yükseldi. Fakat ilk provalara, vs. baktığınızda demediniz mi “Bu çok hızlı bir şarkı. Bu, bugüne kadar alıştığımız şarkı yapısının epeyce dışında?” Kararsız kaldığınız oldu mu, yoksa zaten siz de alt yapının yükselmesi ve hızlanması düşünmekteydiniz?

 

AP: Tabii, tabii, ben büyük bir keyif aldım böyle bir değişiklik olmasından. Hep aynı aynı gitmek benim için çok fazla monoton olacaktı. O sırada, hemen ondan sonra galiba Sezen’in “Hadi bakalım”ı çıktı.

 

ND: Bir yıl sonra filan.

 

AP: O da çok güzeldi.

 

ND: Elbette ama bence hız rekorumuz “Yaz, yaz, yaz”la başladı. Bildiğimiz şarkı yapısını bu değiştirdi.

 

2000’lı yılların müziğini etkileyecek parça

 

AP: Onun için de memnunum tabii, çünkü hep değişikliklere, ilklere imza atmayı seviyorum. Onun için de “Yaz, yaz, yaz” benim için de çok önemli bir dönüm noktası oldu tam o sıralarda.

 

ND: Tıpkı senin 2000’lerin, şimdinin müzikal yapısını değiştiriyor olduğu gibi; bence 5-6 yıl sonra oturup konuştuğumuzda “Sen iste”nin de 2000’li yılların müziği nasıl değiştirdiğinden söz edeceğiz. Arkasından gelenleri henüz görmedik çünkü çok erken ama bence gelecek olan çok fazla. Aynı albümde 40 yıllık şarkılarını söylemeyi sevdiğinizi söylediğiniz Enrico Macias’ın da olağanüstü bir şarkısı vardı, aynı albümde yine Enrico Macias’tan vazgeçmediniz. Sanki o, Ajda 90 albümü bu olsun, tamam müzikal, ritim değişiyor...

 

AP: “Sana, bana yeter” mi?

 

ND: Evet.

 

AP: Bu arada “Sen iste”nin baladını dinlediniz değil mi?

 

ND: Tabii ki.

 

AP: Onu da Emre Irmak’la beraber stüdyoda çalışırken, oynarken çıktı. Ben çok seviyorum baladı, albüme de koyacağım. Çok daha büyük, senfonik ya da sadece piyano ile vs. çok güzel bir şey düşünüyorum.

 

ND: Bu Enrico Macias tutkusu...

 

AP: ... hâlâ yok ama.

 

ND: Bildiğim kadarıyla şarkılarını çok sevdiniz ama.

 

AP: Çok sevdim, ama o zaman çok güzeldi, hâlâ çok güzel, hâlâ çok beğeniyorum fakat yeni bir şey yapmıyor artık.

 

ND: Biz zamanında “Zingarella”yı da Türkçe söylemenizi bekledik, sahnede Fransızca söylediniz fakat Türkçesini yapmadınız?

 

AP: Şimdi de çok geç değil mi?

 

ND: Evet.

 

AP: Aslında ben “La chante mi cantare”yi de çok seviyorum.

 

ND: İtaliano... evet.

 

AP: Mesela bazen düşünüyorum Türkçe yapmalı mı diye, ama artık geç.

 

ND: Bence artık tekrar yapılabilecek kadar geç, çünkü üstünden çok zaman geçti ve alt yapısını çok çok sivri bir şekilde kurdunuz mu, pekala da yapılabilir.

 

AP: Buna mukabil, Nilüfer “Bir garip yolcu”yu küt diye koydu mesela albümüne.

 

ND: Bugün Nilüfer’in mail grubunda birisi söyledi, yazdı; Erol Köse son anda “Bir garip yolcu”yu ısrarla koydurmuş.

 

AP: E, “Sen mutlu ol”?

 

ND: Onu kendi istemiş. Dün bunu CNN Türk’te bir programda söylemiş, gruba yazan arkadaş da oradan almış. “Sen mutlu ol”u kendi isteğiyle koymuş, “Bir garip yolcu”yu ise Erol Köse son anda ısrarla koydurmuş. Ama ikisi de fena değil, dinlediniz mi?

 

İnsanlara yol açmak istiyorum

 

   AP: Dinledim.

 

ND: Bir Ajda Pekkan elbette yok şarkılarda da...

 

AP: Yoo, öyle bir şey demek istemedim.

 

ND: Ben söylüyorum bunu.

 

AP: O sizin kendi değerlendirmeniz, ben çok beğenirim Nilüfer’i ses olarak.

ND: Olağanüstü.

 

AP: Evet, benim için şarkı söyleyen üç insanın içindedir Nilüfer.

 

ND: Benim de ilk üçümdedir. “Sen mutlu ol” gayet iyi olmuş ama “Bir garip yolcu”, belki de son anda yetişsin diye sanki biraz çırpıştırılmış gibi geldi.

 

AP: Tabii benim şimdi sizin gibi kritike etmem mümkün değil, onun için size bırakıyorum.

 

ND: Şimdi fonda “Sana, bana yeter” bence Ajda 90 albümünün...

 

AP: ... en büyük müzik eleştirmeni Naim Dilmener konuşuyor.

 

ND: Estağfurullah. “Yaz, yaz, yaz” olağanüstüydü ama bence gölgede kalmış bu şarkı da olağanüstü. Bu da bir Enrico Macias şarkısıydı. Sürekli yenilikçi bir isimsiniz ve hiçbir zaman da bundan yılmadınız, mesela Mustafa Sandal’ı 91’de, daha hiç ismi bile anılmazken ona güvenecek ve ondan bir şarkı alacak kadar cesurdunuz. Nedir bu özelliğiniz, nasıl güvenirsiniz insanlara, nereden keşfeder ya da bulursunuz?

 

AP: Ben insanlara hep yol açmak istiyorum...

 

ND: Açıyorsunuz da.

 

AP: ... her zaman da isterdim. Bunu Garo Mafyan’a söylediğimiz zaman çok irite oldu, çok sinirlendi; böyle bir şeyi nasıl isterim, ben koskoca Ajda Pekkanmışım... “Bana ne” dedim, “ben koskoca Ajda Pekkan olabilirim ama bu çocuklar çok kabiliyetli ve ben onun bu şarkısını stüdyoda dinlettiği zaman çok beğendim.”

 

ND: Kendi mi getirip dinletti size?

 

AP: Evet.

 

ND: Bülent Tezcan’la beraber yazardı o zaman.

 

AP: Evet. Mustafa benim böyle bir olaya “evet” diyeceğimden o kadar ümitsizdi ki sempatik bir tavırla gelip “böyle bir şarkım var”  dedi. “Söylemek isterdim” dedim, “Tabii sizin olsun” dedi. Öylelikle Mustafa Sandal ve Bülent’le biz bu şarkıyı gerçekleştirdik ve Garo da bir şey diyemedi, tabii bu şekilde kabul etti.

 

ND: Peki bu şarkıyı seçtiğiniz zaman ‘bu çocuklara yol açıyorum’ gibi bir düşünce geliyor mu aklınıza? Mesela yol açtınız, Mustafa Sandal ondan sonra Mustafa Sandal olmaya başladı.

 

Yurtdışını hiçbir zaman benimsemedim

 

AP: Bu şarkılar benim için çok yeniydi tabii o dönem, tarz olarak. O nedenle belki Mustafa’nın veya benim istediğim gibi yorumu tam olarak oturtamadım gibi geldi.

 

ND: Bence eksiksiz ve çok güzel bir şarkı bu, “Seni seçtim” albümünün en güzel şarkılarından biri bu bence. Bunu Mustafa Sandal’ın kendisi söylese ya da gençlerden biri söylese bence bütün şarkının gücü ortaya çıkmayacak, ama işte klasik bir Ajda Pekkan şarkısı gibi.

 

AP: Güzel şarkı evet, çok beğenerek söyledim ben de.

 

ND: Sizden sonra Zerrin Özer şarkı aldı ondan. Bütün şarkıları iş yapınca da “Ben söyleyeceğim şarkılarımı” diye de bu sefer şarkıcı oldu!

 

AP: Haklı ama, onun bebekleri çünkü.

 

ND: Bana göre sesi olmayan biridir, keşke şarkılarını hep sizlere verse ve siz söyleseniz ama, insan bazen bunlarla yetinmiyor elbette. Başka bir konuya gelelim; sizin popüler müzikte neler yaptığınız çok bellidir, ama aynı zamanda popüler müziğin içinde de müzik anlamında sadece batılı olanla işbirliği içinde olmadınız.

 

AP: Doğru söylüyorsunuz.

 

ND: Bu merak nereden ya da pop içine bizden olanı yedirme isteği...

 

AP: Bizden olan herşeyi çok seviyorum, o benim etrafımın kalabalık olduğu dönem yavaş yavaş yer değiştirdikçe o insanlar, fuzuli kalabalık yerine daha bilinçli bir kalabalık -veya azınlık diyelim- çevremde yaptığım birtakım değişikliklerde benim gözlemlediğim ve hissettiğim Türkiye’de o kadar güzel şeyler yapılıyor ve var ki müzik olarak da, müzik adına söylüyorum... Yavaş yavaş o yurtdışına gidip gelmeler de beni çok yordu, çok etkiledi tabii, hep daha dışarı dönüktü kafam, düşüncelerim, gönlüm; ama sonra birdenbire buraya döndüm, epey, aynı açıyla. Yurtdışını hiçbir zaman benimsemedim, orada kalmak istemedim, oranın hiçbir şeyini yapmak istemedim, çünkü bana ünümü veren, bana mutluluğu veren, beni seven bir toplum vardı burada. Ben de ona alışmıştım, dışarıda tekrar hayata sıfırdan başlamak istemedim. Burada beni sevenlere daha çok neler yapabilirimi üretmek adına, kalite adına ve tabii ki bir ölçü olarak Ajda Pekkan her zaman, hep bir lider olmuştur, öncü olmuştur. Hem kendimi hem karşı tarafı mahcup etmemek adına düşünmek için zaman istedim, ve bir şeyler yapabilmek adına. Tabii o arada bu paradokslar olacak, çünkü bir arayış içindeydim hem yerli beste, hem bizim Türk müziğimizden, hem etnik müziklerden, belki etik değildi, ama o sırada o arayış arayış içinde olduğum için Selami Şahin’den de, Mustafa Sandal, Şehrazat var, Fuat’ın bir bestesi var bir albümümde.

 

ND: Zaten siz işin başında Selçuk Yaşar bestesi de söylediniz.

 

AP: Ah canım, evet Allah rahmet eylesin.

 

ND: Haksız yere aslında “hep batılı şarkıları söylüyor” dendi, yoksa Selçuk Başar’ın ilk bestelerinden birini siz söylediniz, siz hayat verdiniz.

 

AP: Aynı şekilde, çok da güzeldir onun şarkıları.

 

ND: Evet.

 

AP: Ve ben festivallere de onun şarkıları ile katıldım tesadüfen yurtdışında, onlar hâlâ benim için çok nitelikli şarkılar.

 

ND: Söz yurtdışından açılmışken, siz aslında istemedim, etmedim diyorsunuz ama, şu an yalnız burada değil, yurtdışında da yaptığınız plaklar koleksiyoncuların gözdesi ve de her 45’liğiniz 150 dolar gibi bir para ile el değiştiriyor. Neredeyse bence bütün koleksiyon siteleri, müzayede siteleri ortalıkta, bence Madonna’nın 45’likleri bu kadar etmiyor. Sizin Japonya’da yaptığınız plaklar, Almanya’da yaptığınız 45’likler 150 dolardan alıcı buluyor, bunu biliyor musunuz, bilmiyorum.

 

Koleksiyon değeri yüksek

 

AP: Hayır.

 

ND: Ciddi söylüyorum, internet üzerinde müzayedelerde sizin plaklarınız 150 dolar fiyatla el değiştiriyor.

 

AP: Ayrıca bilmem de bir şeyi değiştirmiyor galiba, çünkü yasal değil.

 

ND: Evet, ama ikinci el müzayede yurtdışında yasal ve Ebay -en büyükleri orada- bunların... sizin dergi kapağında olduğunuz dergiler bile epey bir paraya el değiştirmekte, 20-40 dolar.

 

AP: Ben bunu ölçü olarak alayım.

 

ND: Bence yaptığınız plaklar zamanında çok tuttu, ‘Vien da ma vie’, ‘Mediterrane’ epeyce ortalık karıştırdı yurtdışında, Japonya’da ‘ama zamur’ mesela.

 

AP: Evet, doğru.

 

ND: Ama şimdi, koleksiyoncuların nezdinde o yaptığınız plaklar çok değerli plaklar.

 

AP: Ben bunu hemen kale alacağım şu andan itibaren.

 

ND: O plakları siz bile almak istiyorsanız 150 dolar ödemek zorundasınız ne yazık ki. Selami Şahin’e dönersek, Selami Şahin’den en erken siz şarkı söylediniz, “kimler geldi kimler geçti” vs. döneminde bile batılı şarkıları tamam bunlar evet ama ben bu şarkıyı...

 

AP: Bir de Metin Özülkü vardı biliyorsunuz?

 

ND: Evet. Selami Şahin’e tekrar 90’ların ortasında döndünüz.

 

AP: 96-97 gibi galiba?

 

ND: “Deliyiz biz”

 

AP: Evet.

 

ND: Selami Şahin seviyorsunuz bildiğim kadarıyla.

 

AP: Evet çok seviyorum.

 

ND: Ben de öyle.

 

AP: Mesela hangi şarkıları... “Özledim”, ölürüm o şarkıya!

 

ND: “Alışmak sevmekten” ki onu da söylediniz, o da olağanüstü.

 

AP: Ama “Özledim” için klasik müzik gibi, ileride enstrümantal da olabilir, çok güzel. “Alışmak sevmekten daha zor geliyor” daha fantezi, daha güzel ama, hepsi güzel, bütün şarkılar çok güzel. Bana kalsa ben bu tarz şarkılar söylemek istiyorum daha çok.

 

ND: Bana göre zaten Selami Şahin’i söyleseniz...

 

Pop-arabesk Ajda!

 

AP: Selami Şahin, Müslüm Gürses... ne oldu bana acaba, kendimi çok garip hissediyorum, palavra...

 

ND: Müslüm Gürses sevdiğinizi biliyorum. Ben de çok seviyorum. O zaman onun üzerine konuşalım. Nedir bu adamdaki hepimizi etkileyen şey?

 

AP: Pop-arabesk Ajda! Vay!

 

ND: Sahnelerde yanılmıyorsam “Tanrı istemezse”yi söylüyorsunuz.

 

AP: Evet, Sezen biliyorsunuz onu okudu, değerlendirdi.

 

ND: Güzel bir şarkı.

 

AP: Çok güzel bir şarkı, ölüyorum o şarkıya, böyle bir şey olamaz. O da klasik müzik gibi.

 

ND: Doğru.

 

AP: Ben onlarda hep onları görüyorum. Belki de senteze geldim ben, yani oralara ulaştım, onu hissediyorum, çünkü hem klasik müzik çok seviyorum, caz çok seviyorum, bütün müzik türlerini çok seviyorum. Müthiş bir yelpaze var gönlümde, içimde ve dağarcığımda, onların özümü olarak da bu tarz müzikleri dinlerken böyle gidiyorum yani...

 

ND:  Bu geniş yelpazenin yine bir ucunda olan şarkılardan bir tane dinletelim Açık Radyo dinleyicilerine, yine benim en sevdiğim Ajda Pekkan şarkılarından biri... Ne yazık ki çok gölgede kalmıştır, ama zaman bu şarkıyı...

 

AP: Hangisi, hangisi, hangisi?

 

ND: ...bence çok öne çıkaracaktır zaten...

 

AP: Hangisi, hangisi?

 

ND: “Deliyiz biz”...

 

AP: Ben o şarkıyı bir daha söylemek istiyorum. O zamanlar çok kötü bir haleti ruhiye içindeydim.

 

ND: Bence o albümün en iyi şarkılarından biri bu.

 

AP: Daha güzel söyleyebilirdim, şimdiki yorumuma kalsa daha iyi söylerdim. Hep eskileri zaten hiç beğenmiyorum, bazıları hariç.

 

ND: Biz hepsini çok seviyoruz. “Seviyoruz, seviyoruz, başka türlü seviyoruz” dedi Ajda Pekkan. Biz hayranlar da her dem böyle söylüyoruz. Çok fazla sevdiğimiz şarkıcı, çok fazla sevdiğimiz grup var ama Ajda Pekkan’ı başka türlü seviyoruz.

 

AP: Aynı şekilde, ben de, ben biraz fazla utangacım, sevgimi fazla deşifre edemiyorum ama hareketlerimle anlatmaya çalışıyorum, bilmem anlatabiliyor muyum? Miyavvv....

(368KB)

 

ND: Buradan internet üzerindeki en fazla üyeli mail grubuna geleceğim. Ajda Pekkan’ı sevenler bir mail grubunda bir araya geldi, sevgili Alper Akyüz hepimizi bir araya topladı.

 

AP: Eveet.

 

Ajda Pekkan sevgisi hepimizde frensiz

 

ND: Gruptan haberdar olduğunuzu biliyorum, fakat her bir şeyi takip etmiyor olabilirsiniz.

 

AP: Kim diyor?

 

ND: Ediyor musunuz?

 

AP: Ediyorum tabii.

 

ND: Söyleyin de Alper sevinsin biraz.

 

AP: Alper bizi dinliyor mu şu anda?

 

ND: Herhalde dinliyordur.

 

AP: Merhaba Alperciğim, karagözlü Alper nasılsın?

 

ND: Ama inanılmaz bir grup ve orada hayranlarınızın sizin her şeyinizi ne kadar fazla bildiğini görünce insan gerçekten çok şaşırıyor.

 

AP: Ben zaten birşey olduğu zaman, kuyruğum çok sıkışınca hep sizlere soruyorum, biliyorsunuz. Benden daha çok biliyorsunuz çünkü.

 

ND: Peki ben bunu Radikal2 için ya da Milliyet Sanat’a yaptığım röportajda da sormuştum: Sizce neden bu kadar seviyoruz sizi? Yani Mazhar-Fuat-Özkan’ı da seviyoruz, Nilüfer’i de seviyoruz, Sezen Aksu da severiz, severiz ama çok makul bir sevgidir o; fakat Ajda Pekkan sevgisi hepimizde frensiz.

 

AP: Şimdiye kadar ben hep normal bir sevgi diye hep baktım, öyle algıladım, fakat inanılmaz birbirimize karşı duyargalarımız çok açık ve zaman içinde insan daha soyut yaşamaya başlayınca, o sevgilerin değerini, kıymetinin ne olduğunu çok daha iyi anlıyor. Sizler tarafından bu kadar inanılmaz bir şekilde, benim zaman zaman sizi arayamamama rağmen, uzak kalmama rağmen bu sevgilerin bu kadar devam etmesi onun ne kadar büyük değer olduğunu bana anlattı. Biz bir klik olduk, bu çok önemli.

 

ND: Siz bir süper starsınız, süper starlar hayranlarını her dakika aramazlar. Biz de bunu beklemiyoruz zaten.

 

AP: Yo, yo, gerçekten o süper star veya bir takım kavramlar çok hoş ama onlar hep belli yerlerde, belli ölçüler, belli zamanlar içinde zaten onları sevgi, saygı ve dostluk adına paylaşıyoruz. Ama burada birebir ilişkilerde, merhabamızda, sevgilerde o kadar yalın olmak gerektiğine inanıyorum ki, çünkü hayat o kadar kısa, hem uzun ama çok kısa, bu gibi değerler için çok kısa. Bence bu değerler artık günümüz dünyasında o kadar azalmış, o kadar önemli ki anlatamam size; hiçbir şeyin kıymeti kalmamış dünya değerlerinde insanlar için. Bir temel yapı yok artık şimdiki kuşak veya gelecekte. Bunları hep eğitmen gibi ileriye dönük anlatmak istiyorum. İnşallah bunları ileride birtakım ilişkiler, insanlarla birebir ilişkiler çerçevesinde bunları yaparım. Yani insanlar kendi birikimlerini, bu merak edilenleri bir şekilde paylaşmak ihtiyacını hissediyor, ama evine kapanarak, oturarak veya sahnede iki saat şarkı söyleyerek bunları halledemiyorsun, röportajlarda da belli bir kısır döngü içinde kalıyor. Kitap diyeceksin belki şimdi, çünkü bir sürü dostlarım bazen böyle bir öneri ile yaklaşıyorlar.

 

ND: Evet çok mantıklı.

 

AP: Evet, onu yapacağım ama orada da sessiz, dilsiz ve sağırsınız. Yani kendi başına yazıyorsun. Tabii sana gelecek duyumlar bilahare onun geri dönüşleri çok başka ve senin kalıcılığınla ilintili, bütün bunlar çok... biliyorum onları da, tabii onu yapacağım. Tembellik edersem ayıp etmiş olurum, yapacağım ama mutlaka daha evvel size de bahsettiğim gibi, yardımcı lazım ki sürekli not alsın, çünkü ben bazen dalıyorum, unutuyorum, o anekdotlar çok kıymetli şimdilerde. Yine sizlerin yardımı tabii benim için çok önemli olacak.

 

Seninle bir bütünüz

 

ND: “Deliyiz biz”i çalarken şimdi farkettim ki resmen sürpriz oldu size şarkı, çünkü siz o şarkıyı kafanızdan çoktan silmişsiniz.

 

AP: Aslında silmedim, yakın bir tarihte bir konserim söz konusuydu, sonra bazı nedenlerden dolayı iptal ettik, bütün onları almak istiyorum.

 

ND: Bu da çok önemli bir haber ama, grupta herkes bunu çok merak ediyor: Bu yaz konseriniz olmayacak mı?

 

AP: Rumelihisarı konseri olacaktı.

 

ND: Olacaktı, evet?

 

AP: Ama neden olmuyor? Olmuyor!

 

ND: Keşke olsaydınız, çünkü Ajda Pekkan’ı sahnede seyretmek her zaman olağanüstü bir keyif verir insana. Bu yaz böyle geçecek demek ki.

 

AP: Maalesef. Albümle beraber konserleri yapalım, daha güzel olacak, zaten içim ona hazırlanıyor.

 

ND: Aman öyle olsun. Bir şarkı dinleteceğim şimdi, bence siz bu şarkının da üstünde çok fazla durmadınız, ama bana göre en güzel...

 

AP: Şu “Deliyiz biz”in üzerinde duruyorum, bir kere onu itiraf edeyim, “Dertliyim arkadaş”ta duruyorum, tamam?

 

ND: Ama şimdi bu şarkı, ki benim en sevdiğim Ajda Pekkan şarkılarından başkasıdır...

 

AP: Hangisi? Hangisi? Hangisi? Hangisi?

 

ND: “Seninle bir bütünüz”... Hatırladınız mı?

 

AP: Evet, Ülkü Aker yazmıştı sözlerini.

 

ND: Şimdi olsa böyle altyapısı başka olur diye düşünüyorsunuz.

 

AP: Tabii, tabii, kesinlikle, ben bunu hemen kendime göre revize edeceğim zaten sahne için. Ondan sonra beğenirsem de belki single yaparız bonus track olarak.

 

ND: Gianos Parios’un söylediği bir şarkıydı... Gianos Parios’u da en erken keşfedenlerden birisiniz.

 

AP: Bayılıyorum, bayılıyorum, bayılıyorum... Sesine bayılıyorum, yaptığı şarkılara da bayılıyorum. “Ağlama Anne” de Parios’undur.

 

ND: Parios’un kendi bestesi değil ama o da söylüyor, doğru. Parios’u erken keşfettiniz, arkanızdan Alpay geldi, diğerleri geldi, ama Yunan müziğine de her zaman, bildiğim kadarıyla yakın durdunuz, söz gelimi Marinella sevdiniz?

 

AP: Evet. Yunan müziği hep sevdim, çok sevdim.

 

ND: Marinella’nın Ajda Pekkan sevdiğini biliyor musunuz? Dışarıda kaç röportajında bunu söyledi mesela, Türkiye denilince “Ajda Pekkan” diyor.

 

AP: Bizim beraber resmimiz var onunla.

 

ND: Öyle mi? Tanıştınız yani?

 

AP: Evet, çok yıllar önce.

 

ND: Bilmiyorum biliyor musunuz, onun Yunanistan’daki adı: Yunanlıların Ajda Pekkan’ıdır!

 

AP: Çok iyi bir ses, beğeniyorum.

 

Yeni albüm, bayrama

 

ND: Çok iyidir, evet. Peki, daha sonra bütün hitlerinizi topladığınız, “Bambaşka biri” dahil ve altyapıları çok hızlandı, çok genç ekibin elinde bomba gibi altyapılara kavuştular, inanılmaz bir patlama ve yine müziğin ritmini resmen bir kere daha hızlandırdınız. Siz o albümü yaparken “niçin kendi ‘best of’unuzu yapmıyorsunuz?” teklifleri ile yola çıktınız, fakat yine böyle bir çağ açacağınızı umuyor muydunuz? Çünkü müziğin ritmi o albümden sonra gerçekten çok süratlendi. İzeller, Hakan Peker, vs. o albüm sonrası giderek altyapıyı daha fazla yükselttiler, böyle bir etkisi oldu o albümün.

 

AP: Öyle mi diyorsunuz? Benim tamamen kendi hissiyatımla yaptığım bir davranış biçimi o. Çocuklar da beni mahcup etmediler, hakikaten çok güzel çalıştılar. Best of’dan bahsediyoruz değil mi?

 

ND: Evet, 98’de...

 

AP: Bir de şu vardı, ben eski şarkılarımı aradığım zaman ya 45’liklerde ya da uzunçalarlarda var diye ona da sinir oluyordum, yani bütün bu şarkıları bir arada toplamak istedim. Yani o çok önemli ve sizi dinlemek isteyen insanlar karaborsada buluyorlar bunları veya hiç bulamıyorlar. Halbuki ‘best of’ böyle bir yol açtı, ikincisi belki biraz fazla abartıydı ama o ‘best of’ bir ölçüdür yani.

 

ND: İkinci abartı diyorsunuz ama bence Diva albümü de çok çok iyi bir albümdü, fakat siz neden o albüme sürekli bir üvey evlat gibi görmektesiniz? Bence olağanüstü bir albüm ve orada diyelim Ümit Kuzer, diyelim ki Volga Tamöz harikalar yarattılar, Kıvanç Ka? Ben albüm çalışmaları sırasında bütün altyapı çalışmalarının içinize sindiğini duymuştum?

 

AP: Doğru ama, yani mesela bir “Son yolcu” biraz böyle fazla prese edilmiş, sıkıştırılmış gibi geldi bana söylerken; onun daha rahat söylenmesi gerekiyor. Ben onu öyle söylesem bile arkamdaki müziğin şarkının sözlerini sıkıştırmaması gerekiyor, bu çok önemli. Oralarda böyle bir şey var, sanki yarışıyormuşuz gibi. O beni çok daraltıyor dinlerken, rahatsız ediyor, o nedenle oralarda bir şeyler var.

 

ND: Ama başından itibaren niyet zaten bir remiks projesi değil miydi?

 

AP: Yok değildi.

 

ND: Ama Diva bir remiks albüm sonuçta.

 

AP: Gibi oldu ama işte değildi.

 

ND: Baştan söylenmiş olmasına rağmen bir remiks projesi gibi.

 

AP: Sonunda öyle oldu işte. O sırada annemin vefatı, zelzeleler, vs. çok kötü bir travma geçirdim ben o sırada, travmatik günlerdi. O yüzden çok fazla belki ben de konsantre olamadım tamamıyla, benim için çok... bir nevi oyalıyordu beni, oyalanmaca bir durumdu, kendimi oyalama durumuydu, ama demek ki tam olarak kafamı verememişim, o yüzden de kendimi suçluyorum. Niye durup dururken bunları söyleyeyim ki?

 

ND: Peki sizinle sohbet sırasında zaman uçup gidiyor, vaktimiz daraldı, son albüme bir türlü gelemedik, son albüm ne zaman? Hayranlar bunu da çok merak ediyor. Eylül-Ekim gibi bir tarih söylenmekteydi ama galiba yetişmiyor?

 

AP: Evet, prensip olarak Eylül-Ekim olacaktı ama bu birazcık aşacak Eylül-Ekim’i, sanıyorum bayrama. Sanıyorum değil kesinlikle, prensip olarak öyle olması gerekiyor.

 

ND: Ne kadarı netleşti repertuardan? Benim bildiğim Sezen Aksu’nun size bir hediyesi olan bir şarkı vardı, o banko girecek zaten.

 

AP: Yedi şarkım var.

 

ND: Şehrazat’ın birkaç yabancı şarkıya söz yazdığını duyduk.

 

AP: Daha belli değil.

 

ND: Ama 1-2 cover olacak değil mi? Bazı hayranlar mutlaka bunu bekliyor çünkü.

 

AP: Tabii var, olmaz mı. Olmazsa olmaz onlar zaten.

 

ND: “Sen iste” normal bir versiyonla mı girecek? Single alıştığımız versiyonlarından biriyle mi girecek, bambaşka bir şey mi yapılacak ona?

 

AP: Birazcık oynanacak üstünde, onun için ben de bilmiyorum Naim. Buna beraber bakarız aslında, çünkü zamanı, henüz bunun yorgunluğunu üstümden atamadım, çünkü bayağı bir koşuşma oldu, single çalışmak bir albüm çalışması gibi.

 

ND: Sevgili Ajda Pekkan şeref verdiniz, burada sizi ağırlamaktan gerçekten çok gurur duyduk.

 

AP: Benim için de bir şeref oldu sizlerle beraber olmak, çok teşekkür ederim, aynı gururu ben duydum. İnşallah Açık Radyo’da zaman zaman, sadece bana, benim üzerime kurulu değil de başka sohbetlerde de biraraya geliriz.

 

ND: Sağolun teşekkürler.

 

(19 Temmuz 2003 tarihinde Açık Radyo’da yayınlanmıştır.)